Değişim Psikoloji ve Danışmanlık Merkezi’nden Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, “çoğu zaman sahip olduklarımız yeterli gelmiyor, yeme, içme, barınma, sağlık, giyinme ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilsek de yeni arayışlar içine giriyoruz. Aşırı yemek yiyoruz, çok alışveriş yapıyoruz, çok fazla seksüel ilişki arıyoruz ve hep daha fazlasını istiyoruz. İş yerinde doyumsuzluk yaşıyor, kariyer ve yükselme hırsıyla başarıya giden yolda hatalar yapıyoruz. Para kazandıkça daha çok para kazanma isteği oluşuyor. Bu nedenle strese giriyoruz, yaşamımızı yaşanmaz şekillere sokuyoruz, çok az şeylerden zevk alıyor doyumsuz ve şikayetçi oluyoruz. Sonuç olarak ise yine mutsuz hissediyoruz” şeklinde açıklıyor.
Bedenlerimiz Doyarken Ruhumuz Aç Kalıyor
İçinde bulunduğumuz manevi boşluğu giderebilmek için olumsuz davranış biçimleri sergileyebiliyoruz. Yapılan araştırmalarda bazı temel ihtiyaçları karşılamak için gerekli olan para ile lüks malzemelere ödenen rakamlar karşılaştırıldığında ortaya ilginç bir tablo çıkıyor. Buna göre, dünya genelinde kadınlar yılda 18 milyar doları makyaj malzemelerine verirken parfüme 15 milyar dolar harcanıyor. Sürekli olarak bedene yatırım yapmak ve bedenin sınırsız taleplerini karşılamaya çalışmak pek çok hastalığında tetikleyicisi oluyor. Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, bilgi ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde; haberleşme, ulaşım, şehirleşme, ticaret, sanayi, turizm ve hemen diğer bütün sahalarda meydana gelen ilerlemeler, insanın manevi ve ruh varlığından çok, maddi varlığına hizmet ettiğini belirtiyor.
Alışveriş ve Tüketim Çılgınlığı
İçinde bulunduğumuz çağda tüketim çılgınlığı, üretimin inanılmaz boyutlara ulaşması ve binlerce yeni ürünün piyasaya sürülmesi ile kendini göstermektedir. Ardından, bu ürünlerin insanlar tarafından bir ihtiyaç olarak algılanması ve tüketilmesi için reklam kampanyaları başlatılmaktadır. İnsanlar, her yıl yaklaşık 500 milyar doların harcandığı bu reklamlar vasıtasıyla, kendisine sunulan hayat tarzını ve ürünleri elde edebilmek için kitle içgüdüsüyle acımasız bir yarışın içine sürüklenmektedirler. Ayşe Yanık Knudsen, “Sürekli alıyoruz ama mutlu değiliz. Çünkü çok fazla şeye sahip olunca sahip olduklarımızın farkındalığını kaybediyoruz. Limitlerinin üzerinde harcadığımız kredi kartlarımızla beraber tehlikeli bir serüvenin içinde bocalıyoruz. Maneviyat ve paylaşma hayatımızın kaybolan öğeleri ne yazık ki” diye belirtiyor.
Aşırı Yemek Yeme
Psikolojik açlık ve sürekli yemek yeme isteği beraberinde birçok olumsuz durumu da beraberinde getiriyor. Obezite, tek başına olmasa da yol açtığı diğer önemli ve öldürücü hastalıklarla beraber hayatımızı tehdit ederken, zamanla sosyal ilişkilere de zarar verebiliyor. Açlık güdüsü bastırılamadığında, aşırı yeme isteğiyle şişmanlarsınız duygularınıza daha çok yabacılaşır bedeninizden hoşlanmaz hale gelirsiniz. Oysa ki bedensel doyum ruhun orucundan geçiyor. Yani doymak aslında az yemekten, bedenin tatmini ruhsal doyumdan ve her şeye sahip olma arzusundan vazgeçtiğimiz zaman gerçekleşiyor. Korkularınızı endişelerinizi beslersiniz onlara çözüm bulanamadığı için daha da karmaşık ve büyük hale gelirler.
Cinsel Doyumsuzluk
Başkalarının yaşam tarzlarına imrenip onların sahip olduklarını istiyoruz. Başkalarına ait olan mutlulukları istiyoruz. İlişkilerimizde başkalarının hayatlarıyla kıyaslama yapıyoruz. Sürekli arayış içerisinde olmak elindekiyle yetinmemek, hayattan tam olarak ne beklediğinin farkında olmamak sapkınlığa neden olabiliyor.
Cinselliğin manevi haz kısmını bir tarafa bırakıp sadece bedensel doyum sağlamaya çalışıyoruz. Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, “Daha fazla kişiyle birlikte olma isteği doyumsuzluğun ve bunun doğurduğu aşırı cinsellik düşkünlüğünün bir nedeni çocukluğun güvensiz ve sevgisiz bir ortamda geçmiş olmasıdır. Genç insanların çocuklukta bulamadıkları ruhsal ve bedensel sıcaklığı sürekli değişen eşlerde arayabilmektedirler. Boşanma oranlarının evlenme oranlarına göre daha çok artış kaydetmesi ilişki tüketiminin de üzücü boyutlara ulaştığının çarpıcı bir göstergesidir.”
Depresyona Neden Oluyor
Depresyon çağımızda en sık rastlanan ruhsal bir sıkıntı süreci olarak çok sık karşımıza çıkıyor. Sadece kendi sıkıntı ve dertlerimizle boğuşmak yerine, yakın ya da uzak çevremizdekilerin de neler yaşadıklarını görmek ve hatta elimizden geleni yapmak bir çeşit tedavi metodudur aslında. Aşırı tüketen toplumlarda, ekonomik problemlerin yanında zamanla ahlaki problemler de çoğalmaktadır. Alkol, sigara ve uyuşturucu gibi maddelerin tüketimi; aile ve toplum açısından büyük sosyal ve ekonomik çöküntülere sebep olmaktadır. Knudsen, “İhtiyacı olan yerine ihtiyacı olmayanı kendimize örnek aldık. Sahip olduklarımız yerine sahip olmadıklarımızı görüyoruz. İçimizdeki boşluğu doldurmanın yolu hep almak değil aslında bazen de karşılıksız verebilmektir.” diyor.
Nasıl Baş Edilir?
• Ailenizle ve arkadaşlarınızla vakit geçirmeyi ihmal etmeyin.
• Sosyal etkinliklere katılın sosyal projelerde yer alın, bu durum sizin hayata bakış açınızı değiştirecektir.
• Bu açlık ve tüketim düşüncesi ile baş edebilmek için sizi oyalayacak aktiviteler bulun.
• Yürüyüşe çıkmak, sorunu anlayıp ne olduğunu bulduğunuzda bu sorun hakkında konuşup destek almak size iyi gelebilir.
• Aşırı uykudan kaçının.
• Hobiler edinin ve hobilerinizi düzenli olarak yapmaya gayret edin.
• Yemek yeme davranışınızın üzerinde sürekli olarak düşünmek, o an hissettiğiniz duyguların yoğunluğunu artırabilir. Bu yüzden hobilerle uğraşmak, ilginizi, başka yöne kaydırıyor olmanız işe yarayacaktır.
• Karnınız açken alışveriş yapmayın.
• Zihinsel aktiviteler oyalanmak için oldukça iyi uğraşlardır örneğin bulmaca çözmek, kitap okumak gibi.
0 yorum:
Yorum Gönder