Anneliği erteleyen tüm kadınların gelecek için kısırlık korkusu taşıdıkları ve “Kendimi bebek sahibi olmaya hazır hissettiğimde hemen hamile kalabilecek miyim?” diye düşündükleri bir gerçek. Önerilerimizle doğurganlığınızı korumak elinizde.

Gelecekte bir gün anne olmanın hayalini kurduğunuz halde, kısa vadeli planlarınız arasında birkaç ay boyunca kocaman bir karınla dolaşmak yoksa yalnız değilsiniz. Ekonomik koşullar, "Bay Doğru"yu bulamamış olmak ya da özgürlükten ödün vermemek; neden her ne olursa olsun, günümüz kadınları çocuk sahibi olmak için geçmişe göre çok daha uzun süre bekliyor. Yapılan araştırmalar da, çocuk sahibi olma yaşının 25'ten 35'e hızla yükseldiğini ortaya koyuyor. Buradaki sorun anneliği ertelemenin bazı problemleri de beraberinde getirmesi. Ne yazık ki, şöyle bir biyolojik gerçek var: Ne kadar geç hamile kalırsanız, tamamen sağlıklı bir bebek dünyaya getirme olasılığınız o derece azalıyor. Ayrıca, gazeteler anneliği erteleyen ve sonunda çeşitli problemler yaşayan kadınların ürkütücü hikayeleriyle dolu! Ve elbette sadece bunlar bile, sizi bir 'bebek paniğine' sokmaya yetecek nitelikte. 

konu baslik

Bu paniği yaşamaya başladıktan sonra doğurganlığı test etmenin yollarını arayıp, genetik özelliklerinizi daha da incelemeye başlıyorsunuz. Doğum kontrol haplarının kullanımı, hormonel problemler daha da fazla kafanızı kurcalamaya başlıyor. İşte bu noktada kulaktan dolma bilgiler ya da internet devreye giriyor. Oysa bu hassas konuda verilen bilgilerin doğruluğu da çok büyük önem taşıyor. Biz de, tüm bu endişelerle daha kolay baş edebilmeniz için ünlü jinekologlara doğurganlık, hamile kalma süreci ve kısırlıkla ilgili en fazla kafa kurcalayan soruları sorduk.

•Ne Kadar Doğurgan Olup Olmadığımı Anlamanın Tek Yolu Hamile Kalmaya Çalışmak mı? Yoksa Bunun İçin Bazı Özel Testler Var mı?
Hayır, maalesef yok. Bunu tam olarak anlamanın tek yolu hamile kalmaya çalışmak. İşte bu noktada özellikle Amerika'da yaygınlaşan bazı yeni testlerden de bahsetmek gerekiyor. Doktorun uygulayabileceği FSH ve diğer hormonların seviyesini belirleyen kan testleri bu konuda çözüm olabilir. Ama tüm bu testlerin doğurganlığınızla ilgili kesin sonuçlar vermeyeceğini de belirtmek gerekiyor. Bu konuda uzmanlar; "Bu testler hamile kalmanıza engel teşkil edebilecek diğer sorunları örneğin fallop tüplerindeki bir tıkanıklığı- ortaya koymaz" diyor. Yani bu konuda şimdilik yapabilecekleriniz jinekoloğunuzla yıllık randevularınızı aksatmamak ve adet düzensizliği gibi herhangi bir jinekolojik sorunda doktorunuzu haberdar etmekle sınırlı. 

•Doğum kontrol hapları mı?
Doğum kontrol haplarının, çok uzun süre kullanılsalar bile doğurganlığı olumsuz şekilde etkilediğine dair herhangi kesin bir veri bulunmuyor. 

•Tüp bebek tedavi aşamaları
İstanbul Tüp Bebek Merkezi Direktörü Dr. Aret Kamar tüp bebek tedavisinin başlıca 4 aşamasını şöyle anlatıyor: "Birinci aşama yumurtalıkların uyarılması ve yeteri kadar yumurta büyümesinin sağlanmasıdır. Bunun için hasta adet döneminde görülür. Yumurtalık rezervi değerlendirilir. Buna uygun bir ilaç tedavi dozu kararlaştırılır. Ve tedaviye başlanır. 3-4 günlük aralıklarla foliküllerin büyümeleri ultrasonografi ile değerlendirilir. Hormon ölçümleri gerekiyorsa yapılır. Yumurtalar yeterli büyüklüğe geldiğinde hormonal olarak da gelinen seviye yeterli ise tüp bebeğin ikinci aşaması olan yumurta toplama işlemi planlanır. Yumurtalar olgunlaşsın diye yapılan bir iğneden 34-36 saat sonra genellikle genel anestezi kullanılarak, oluşan folikül denilen yumurta keseciklerinin içine tek tek girilir ve yumurtalar toplanır. Bu işlem oluşmuş olan yumurta sayısına göre 10-30 dakika sürebilir. İşlem sonrası hasta uyandırılır ve anestezi etkisi geçtikten sonra yani işlemden takriben bir saat sonra evine yollanır. Toplanan yumurtalar soyulup hazırlandıktan sonra iyi ve olgun yumurtalar laboratuar ortamında belirlenir ve bunlara mikroenjeksiyon yapılır. Bu tüp bebeğin üçüncü aşamasıdır. Mikroskop altında yumurtalar tek tek tutularak içlerine eşinden alınmış ve temizlenerek hazırlanmış olan spermler tek tek enjekte edilir. Mikroenjeksiyon işleminden sonra enjeksiyon yapılmış yumurtalar enkübatör denilen sabit ısı ve karbondioksit ortamı sağlayan ısıtıcılara konarak orada bekletilir. Ertesi gün döllenen embriyolar değerlendirilir. Sayısına göre laboratuar ortamında bekletilen embriyolar iki-altı gün içinde anne rahmine yerleştirilir. Buna embriyo transferi denir; tüp bebek işleminin son aşamasıdır. Embriyo transferi ağrısız bir işlemdir, genel anestezi gerektirmez. Hasta idrar kesesi sıkışık olarak masaya alınır. Ultrasonografi yardımıyla rahim içine bir kateter ile girilerek bebekler rahim içine verilir. İşlemden sonra hasta yatağına alınır. 30-60 dakika kadar istirahat sonrası çift evine gönderilir. Transfer işleminden 12 gün sonra kandan gebelik testi yapılarak gebelik oluşup oluşmadığı değerlendirilir. Tüp bebek işleminde sürelerine göre başarı oranları artık çok değişmiyor." 

•Sigara İçiyor Olmam Hamile Kalmamı Güçleştirebilir mi? 
Evet, Amerikan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları Derneği'nin yaptığı bir araştırmaya göre, sigara tiryakisi kadınlar diğer hemcinslerine kıyasla yüzde 10 ile 40 arasında bir oranda daha uzun sürede hamile kalıyorlar. Sigaradaki toksinler sadece fallop tüplerine zarar vermekle kalmıyor, yumurtaların kalitesini düşürüp onları döllenmeye uygun sağlıklı birer yumurta adayı olmaktan da çıkarıyor. Bu toksinlerin doğurganlığınıza verdiği diğer bir zarar da, rahmi gebeliğe hazırlayan östrojen hormonu üretme kapasitesini zayıflatması. Tabii, tüm bunlara rağmen hamile kalmayı başaran tiryakiler arasında düşük yapma oranlarının da çok yüksek olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Ayrıca, sigara içen kadınlar arasında erken menopoza girme oranı da oldukça fazla. İyi haber şu ki sigarayı bıraktığınız andan itibaren vücudunuz kendini yeniliyor.

•Alkol Tüketimi Doğurganlığımı Olumsuz Etkileyebilir mi? (Bebek Kararı Verdikten Sonra Bir Damla İçmesem Bile…)
Barın üzerine fırlayıp, bir yandan dans edip, bir yandan da alkollü kokteylleri yuvarladığınız günler artık çok geride kalmış olabilir! Ancak yapılan bazı çalışmalar, uzun süre boyunca günde iki kadeh ya da daha fazla miktarda içki tüketen kadınların, diğerlerine kıyasla çok daha zor hamile kaldıklarını destekler nitelikte. Bunun kesin nedenine ait bir veri ise bulunmuyor. Öte yandan, geçmiş nesiller boyunca, pek çok kadının hem şarap ve kokteyllerin tadını çıkardıkları hem de kolayca hamile kaldıkları bilinen bir gerçek. Ancak yine de, siz işinizi sağlama almak istiyorsanız, bebek çalışmalarına başlamadan çok önce alkolle vedalaşmaya ya da tükettiğiniz alkol miktarını azaltmaya hazır olun. 

•Kilom ve doğurganlık arasında nasıl bir ilişki var? 
Hemen her kadının aklında tutması gereken bir gerçek var: Obez kadınlarda (beden kitle indeksi 30 ya da daha fazla olanlar) yumurtaları saran sıvıda bazı değişimler oluyor ve bu da yumurta gelişimini olumsuz etkiliyor. Ayrıca, bu kadınlarda fazla miktarda bulunan yağ hücreleri, beynin ekstra östrojen salınımı için emir vermesine yol açıyor, fazla östrojen ise yumurtlamanın ve adet dönemlerinin kesilmesi anlamına geliyor. Ancak kiloları nedeniyle doğurganlıkları tehlikeye giren sadece kilolu kadınlar değil. Aşırı zayıf kadınlar da bu açıdan risk altında. Beden kitle indeksi 18.5'un altına düştüğünde, metabolizma yumurtlamayı tetikleyen hormonların üretimini azaltıyor. Uzmanlara göre, aslında bu, beyninizin "Ben bu bedenin bir hamileliği sürdürebilecek kadar yağ rezervi olduğuna inanmıyorum. Bu nedenle böyle bir hamileliğin oluşmasına engel olmalıyım" dediğinin açık bir göstergesi. Eğer ilerleyen zaman içinde hamile kalmada sorun yaşamak istemiyorsanız, beden kitle indeksinizi 20 ve 25 sınırları arasında tutmaya özen göstermenizde yarar var. Bu değer 19'un altına düştüğünde ya da 26'nın üzerine çıktığında yapmanız gerekense, bir uzmana danışıp kilo vermek ya da almak için profesyonel yardım istemek olmalı. 

•Ya cinsel yolla bulaşan bır hastalık geçirmışsem?
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında, Herpes ve Human Papilloma gibi viral nitelik taşıyanlar, gerçekte doğurganlığı pek etkilemezler. Burada esas tehlikeli olanlar; klamidya ve gonore gibi bakteriyel enfeksiyonlardır. Aslında erken teşhis ve doğru tedaviyle kolayca zararsız hale getirilebilecek bu bakteriler, çoğu zaman belirti vermeden, dölyatağından rahme ve fallop tüplerine kadar sinsice ilerliyor ve tedavi edilmezse PID (İltihabi Pelvik Hastalığı) adı verilen ciddi bir hastalığa yol açıyorlar. Ve ne yazık ki, PID teşhisi konan beş kadından birisinin çocuk sahibi olması imkansız hale geliyor. Bu ciddi hastalıklardan korunmanın en iyi yoluysa, elbette, her zaman prezervatif kullanarak tedbiri elden bırakmamak

•İstanbul Cerrahi Hastanesi'nden Op. Dr. Aytun Aktan, Türkiye'deki Tabloyu Değerlendiriyor:
"Dünyayla paralel olarak Türkiye'de de kısırlık sorunu ile ilgili çok ciddi gelişmeler ve değişiklikler yaşanıyor. Günümüzde kariyer kadınlarının tüp bebek merkezlerinde zaman geçiriyor olmaları tesadüf değil. Sürekli ertelenen çocuk sahibi olma düşüncesi doğurganlık sorununu da beraberinde getiriyor. Ülkemizde bu sorunla uğraşan çift sayısı azımsanamayacak boyutta. Neden ne olursa olsun unutulmaması gereken tedavilerin hep kadınlar tarafından sırtlanıldığıdır. Bu sebeple genç kızlıktan itibaren bedenlerimizin sorumluluğunu taşımamız gerekiyor. Adet düzensizlikleri, geçirilen ameliyatlar, enfeksiyonlar, vücut imajındaki olumsuz değişiklikler, ailede yaşanan erken menopoz öyküleri mutlaka uyarıcı olmalı ve jinekolog tarafından değerlendirilmeli. Teknolojik gelişmeler baş döndürücü hızda ilerlese de tıp var olmayanı yaratmıyor. Yani tüp bebek tedavileri de bazen her derde deva olmayabilir. Kadının sahip olduğu doğurganlığın çok önemli bir güç olduğunu unutmaması gerekir. Gençken bedenimize ne kadar iyi sahip çıkar, gerekli özeni gösterirsek ileride o da bize istediklerimizi daha kolay verir."

•Yaş Faktörü Niçin Bu Kadar Önemli? Doğurganlığımı Kaç Yaşına Kadar Koruyabilirim? 
Bir kadının, doğarken belli bir sayıda sağlıklı yumurtaya sahip olduğu ve zamanla bunların sayısının azaldığı düşünüldüğünde yaşın niçin bu kadar önemli bir faktör olduğu ortaya çıkıyor. Bu konuda daha fazla ayrıntı bilmenizse, planlarınızı buna göre yapmanıza yardımcı olabilir: Her kadın yaklaşık bir milyon yumurtadan oluşan bir rezervle doğar. Zaman içinde binlercesi yok olur ve bir kadın ömrü boyunca yaklaşık 300 kere yumurtlar. Gençlik çağlarında 300 bin olan yumurta sayısı 30'ların ortasında 30 bine kadar iner. Tabii bu yaşlarda oluşan hamileliklerde düşük ve Down Sendromu gibi risklerin de arttığını hatırlatmaktafayda var. Uzmanlara göre 30'lu yaşların ortalarında bir takım sorunların oluşma ihtimali gitgide fazlalaşıyor. 20 ve 24 yaşları arasında kısırlık problemleri yaşama ihtimali sadece yüzde 7 iken, 35 ve 39 arasında bu oran yüzde 30'a kadar yükseliyor. Uzmanlar, her kadının farklı özelliklere sahip olduğunu ve ayrı bir vaka olarak ele alınması gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü bazı genç kadınlar güçlükle hamile kalırken, 35 yaş üzeri bazı hastalar da kolaylıkla anne olabiliyor. 

•Stresin rolü ne?
Stresin en önemli rolü, adet ve dolaylı olarak yumurtlama düzeninize verdiği zarar. Ne kadar stres yüklüyseniz, üreme hormonlarınızın düzeyinde o oranda bir azalma oluyor ve bu da yumurtlamayı ciddi bir şekilde etkiliyor. İşte bu nedenle, çoğu kadın çok sıkıntılı, zor dönemlerinde bir ya da iki ay adet görmeyebiliyor. Bu durumu kontrol altına almak için yapmanız gerekense, elbette öncelikle stresle baş etmeyi öğrenmek olmalı. Bunun için, yoga gibi gerginliği gideren egzersizlerden faydalanabilir ya da uzmanlardan yardım alabilirsiniz

•Annem İki Yıl Uğraşarak Hamile Kalabilmiş. Ben de Zorlanacak mıyım?
Kısırlığa yol açan ve genetik olarak anneden kıza geçme ihtimali yüksek olan bazı hastalıklar var. Bunlar arasında ilk sırada, endometriosis'i (çikolata kisti) saymak mümkün. Rahim içi dokusunun rahim dışında da gelişmesiyle karakterize olan bu hastalık, fallop tüplerine veya yumurtalıklara zarar vererek yumurtlamayı engelliyor. Kısırlığa yol açma ihtimali olan bir diğer hastalık ise Polikistik Over Sendromu. Bu tür tablolarda doktor kontrolünde olmak şart.


Kaynak : Cosmopolitan

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Top