Seksenli yılların sonlarına doğru yaşanılan sosyal döngü, modern olmanın batılılaşma gibi bize sunulması, kültürel iletişimin  kültürel değişimi sonucu kadının toplumumuzdaki rolü üzerinde  derin tahribatlara yol açtı. Kadının özgür olma dayatmacılığı, modern olmanın temeli olarak verildi.

Feminizm de kadının duygusal ihtiyaçlarını göz ardı ederek yeni aşılanmaya çalışan bu düzene zemin hazırlamış oldu. Çalışan kadının toplumdaki statüsünün arttığı vurgulanarak kadın evden uzaklaştırıldı. Doğal olarak hem eşiyle hem de çocuklarıyla iletişimi koptu ya da zayıfladı. Burada unutulan bir nokta vardı kadına çalışma statüsü ile ekonomik özgürlük verilirken, bu yeni rolle artan sorumlulukları perde arkası edildi. Aslında kadın eski rollerini tamamen terk edemedi. Eve döndüğü zaman ev hanımı olma ve sorumluluklarını devam ettirme çabası toplumda yorulan  ve stresli mutsuz kadın ve anne sayısını arttırdı.  Geleneksel ve genetiğimize işlene kadın beklentisi bitmedi. Eşler arasında ki  ev düzeninde yardımlaşma beklentilerin artması çatışmalarını haliyle tetikledi.Kadın ve erkek arasında başlayan  kimlik savaşı  ile en çok zararı elbette aileler  aldı ve yaygınlaşan boşanmalar ile de faturaları çocuklar ödedi.

Feminizm kadını,  fıtratındaki duygusallığından sıyırırken kendisini  aslında mutlu eden ihtiyaçlarının da karşılanmasına yine kadının tercihinden dolayı engel olmuştur. Nedir mi bu duygusal ihtiyaçlar? Her kadın  doğasında sevilmek, korunmak ister ve yine bu ihtiyacının karşılanması için kendisini seven,  aitlik duygusunu hissedeceği, kendisini koruyabilen bir erkeğe gereksinim duyar.

Oysa batılılaşmanın bize hediyesi feminizm, kadının erkek gibi olması gerektiği dayatılırken kadının hem duygusal hem cinsel kimliği zarar gördü. Kadının özgürleşmesi hedeflenirken; ideal kadın profili yüksek hedefleri olan, başarılı, hırslı, entelektüel iş kadını olarak çizildi. Bunlar çizilirken yine kadının ruh dünyası duyguları görmezden gelindi örselendi ama kimseye güçlü olma imajı zedelenmesin diye hissettirilmedi. Kadın hayatındaki hızla değişen sosyolojik gelişimine psikolojik değişimi ile ayak uyduramadığı için mutsuzluğu kaçınılmaz oldu.

(Belirtmek isterim ki,  kadınlar zinhar çalışmasın diye algılanmasın paylaştıklarım. Elbette ki ihtiyaçlar  çerçevesinde gerekliyse omuz omuza verilmeli ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Fakat bu görev dağılımında cinsel kimlikler göz ardı edilememesi gerektiği gibi aile içinde düzenin devamlılığı için  eşler arasında  dayanışma ve yardımlaşmalar da olmalıdır!)

Evinden koparıldığı için de anne olma rolü de elinden alınmış oldu. Kadın kariyer için ya anne olmayı tercih etmedi ya da kariyerine engel gördü çocuğunu! Aile içindeki bireylerin çatışmaları mutsuz ve birbirinden bağımsız fertlerin sayısını arttırırken mutluluğu arama hedefleri evden dışarıya taştı.
Dilek YAKA

 Sonuç olarak yaradılışları  gereği kadının kadın, erkeğin erkek gibi yaşaması gerekliliği rollerin değiştirilmeye çalışması insanı elbette zaman içinde huzursuzluğa ve mutsuzluğa itmiştir.

Feminizmin insanları evlikten uzaklaştırarak birlikte yaşama tarzının şirin gösterilmesi ve evliliğin özgürlüğe engel olma gibi yansımalarını başka bir yazımla sizlerle paylaşmak istiyorum dostlarım.

Gülümsemenizin aydınlattığı yolunuz açık olsun…

* Dilek YAKA


© Copyright, Yaşam TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yazarımıza mail atmak için tıklayınız.,


0 yorum:

Yorum Gönder

 
Top